Çağdaş Sözlük

koy ~ قوی

Redhouse Sözlüğü - koy ~ قوی maddesi. Sayfa: 1500 - Sira: 23

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü koy - قوی ingilizce anlamı, قوی - koy osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte قوی - koy kelimesi nasıl geçiyor. koy osmanlıca nasıl yazılır. koy nedir, koy ne demek arapca yazılışı.

قوی means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language قوی. قوی attoman turkish I mean, قوی What is the meaning of the word, what does it mean in turkish قوی, Ottoman Turkish English Dictionary

قوی ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ قوی تعني باللغة الإنجليزية. قوی ماذا يعني في اللغة العثمانية. قوی ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية قوی

قوی چه کلمات انگلیسی چیست؟ قوی به معنای انگلیسی. قوی چه در زبان عثمانی بود. قوی به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت قوی

koy ~ قوی güncel sözlüklerde anlamı:

KOY ::: Küçük körfez. Karanın içine girmiş, rüzgârdan saklı deniz parçası. Deniz koyuna benzer, çevresi mahfuz yer. Köşe, bucak.

kâvî ::: (a. s. keyy'den. c. : kâvi.yân) : dağlıyan, yakan, yakıcı, fr. caustique.

kavi ::: (a. s. kuvvet'den.) : 1) kuvvetli, güçlü. 2) güvenilir, sağlam.

kaviyy-ül-bünye ::: bünyesi, yapısı sağlam, sağlam bünyeli.

kaviyy-ül-iktidâr ::: iktidarı kuvvetli.

kuvve ::: (a. i.) : 1) kuvvet, güç. 2) niyet, fikir. 3) salâhiyet (yetki). 4) keyfiyet, vasıf.5) his. 6) kabiliyet. 7) fels. fr. faculte.

kuvve-i adliyye ::: huk. hukuk ve ceza kanunlarını, vak'a ve hâdiselere tatbik eden kuvvet.

kuvve-i an-il merkeziyye ::: fiz. merkezkaç kuvvet, bir merkez çevresinde hareket eden bir cismi, o merkezden uzaklaştıran kuvvet, fr. force centri-fig.

kuwe-i askeriyye ::: askerî kuvvet, bir yere çıkartma yapabilecek, kullanılabilecek asker kuvveti.

kuvve-i azm ::: azim kuvveti.

kuvve-i bahriyye ::: ask. deniz harp kuvveti.

kuvve-i bâsıra ::: hek. görme kuvveti, gözdeki görücülük kuvveti.

kuvve-i cazibe ::: fiz. [Arz'ın] cezbetme, çekme kuvveti, fr. pesanteur.

kuvve-i dâfia ::: defetme, savma kuvveti.

kuvve-i galibe ::: ("ga" uzun okunur) : üstün, ezici kuvvet.

kuvve-i hafıza ::: hafıza kuvveti, hıfzetme, unutmama kuvveti.

kuvve-i icrâiyye ::: huk. devlet idaresiyle ilgili, umûmî icrâât ile zabıta kanun ve nizamlarının ve mahkemelerden çıkan hüküm ve i'lâmların yerine getirilmesiyle mükellef bulunan kuvvet.

kuvve-i ihtilâlv ::: ihtilâl kuvveti.

kuvve-i ile-l- merkeziyye ::: fiz. merkezcil kuvvet, muhitten merkeze doğru yönelen kuvvet, fr. foree centripete. [kuvve-i an-il merkeziyye'nin zıddı]

kuvve-i istinâd ::: dayanma kuvveti.

kuvve-i kudsiyye ::: Allah sırlarının kendisinde gözüktüğü peygamberlerin, ermişlerin kuvveti.

kuvve-i lâmise. ::: hek. bir nesnenin yumuşaklığını, katılığını hisseden kuvvet.

kuvve-i mâliyye ::: mal ve servetçe olan iktidar.

kuvve-i mekniyye ::: f'ra. gizli güç, potansiyel.

kuvve-i muhassala ::: fiz. kuvvetlerin bileşkesi, birçok kuvvetlerin yerine geçen kuvvet.

kuvve-i mutasarrıfa ::: zihinde hayâlin sakladığı şeyleri istenildiği şekilde düzenleme ve harcama kuvveti.

kuvve-i müdrike ::: beş duyu ile duyulan şeyleri zihinde de duyma kuvveti.

kuvve-i mümeyyize ::: içte hissedilen şeyleri birbirinden ayırma kuvveti.

kuvve-i mütehayyile ::: duyulmuş bir şeyi tekrar canlandırma kuvveti.

kuvve-i nâmiyye ::: nemâlandırıcı kuvvet.

kuvve-i sâmia ::: işiticilik kuvveti.

kuvve-i şâmme ::: koku alma kuvveti.

kuvve-i şeheviyye ::: fels. fr. concupiscence.

kuvve-i şehvâniyye ::: istek, yeme içme arzusu.

kuvve-i tesrîiyye ::: huk. kanun yapma salâhiyeti, yetkisi, yasama gücü.

kuvve-i umûmiyye ::: umûmî kuvvet, [en çok] asker ve silâh kuvveti.

kuvve-i vahime ::: zihinde hazır olan şeyleri tertip ve sarf etme kuvveti.

kuvve-i zahriyye ::: arka veren kuvvet, yardımcı, imdatçı.

kuvve-i zâika ::: lıek. tadıcılık kuvveti.

koy ::: küçük körfez , karanın içine girmiş , rüzgardan saklı deniz parçası , deniz koyuna benzer , çevresi mahfuz yer , köşe , bucak

kavî ::: ‬güçlü

kâvî ::: (a. s. keyy'den. c. : kâvi.yân) dağlıyan, yakan, yakıcı, fr. caustique.

KOY :::

Küçük körfez. Karanın içine girmiş, rüzgârdan saklı deniz parçası. Deniz koyuna benzer, çevresi mahfuz yer. Köşe, bucak