Çağdaş Sözlük

kar ~ قار

Redhouse Sözlüğü - kar ~ قار maddesi. Sayfa: 1409 - Sira: 33

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü kar - قار ingilizce anlamı, قار - kar osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte قار - kar kelimesi nasıl geçiyor. kar osmanlıca nasıl yazılır. kar nedir, kar ne demek arapca yazılışı.

قار means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language قار. قار attoman turkish I mean, قار What is the meaning of the word, what does it mean in turkish قار, Ottoman Turkish English Dictionary

قار ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ قار تعني باللغة الإنجليزية. قار ماذا يعني في اللغة العثمانية. قار ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية قار

قار چه کلمات انگلیسی چیست؟ قار به معنای انگلیسی. قار چه در زبان عثمانی بود. قار به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت قار

kar ~ قار güncel sözlüklerde anlamı:

KaR ::: f. İş. Güç. Amel. Fiil. Temettü'. * Kazanç.

KaR ::: f. (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkâr...gibi.

KAR ::: (C.: Kur-Kirân) Zift, kara boya. * Deve. Dağ keçisi. * Ses çıkmasın diye ayağın kenarıyla yürümek. * Küçük tepe. * Kara taşlı yer. * Kara büyük taş.

kâr ::: (f. i.) : 1) iş güç, iş. (bkz. : amel, fi'l). 2) kazanç, temettü'. kâr-ı âkil : akıllı iş. kâr-ı kadim : eski zaman isi.

kâr-ı nâtık ::: müz. lâdînî Türk müziğinin büyük bir şeklidir. Bu şekli, fihrist peşrev ve saz semaîsi şeklinin söz müziğindeki karşılığı olarak kabul edebiliriz. Kâr-ı nâtık, birbirini takiben gelen makamlardan teşekkül etmiştir. Eser, çok zaman aynı makam ile başlayıp biter ve o makamın ismini taşır; eğer başladığı ve bittiği makamlar ayrı ayrı ise, bittiği makamın ismini alır. Güftede dâima bir edebî san'at ile üzerinde durulan makam zikredilmiştir; bu sebepten "nâtık" sıfatı verildiği, kolayca anlaşılmaktadır. Bu şekilde eserin "didac-tique" bir mâhiyet taşıdığını da ilâve etmek lâzım, dır. Kâr-ı nâtık eski bestekârlar arasında bir hün

kâr-ı reva ::: kullanılabilir, işe yarar.

kâr ü bâr ::: iş güç, kazanç. 3) meşguliyet; sanat. 4) işleme, te'sir. 5) savaş, (bkz. : cenk, harb). Bî-kâr : işsiz. Kesb û kâr : geçim yolu, san'at; ticâret. Ser-i kâr : iş başı.

kâr ::: (f. e.) : "-İİ, -ci, -eden, -edici" eklerinin karşılığıdır; isimleri sıfat yapar : "hîlekâr, isyân-kâr, füsun-kâr, kanâat-kâr... gibi.

Kar ::: (a. i.) : hek. 1) doktorun, hastayı muayene ederken, ses almak üzere, bir uzva parmakla vurması.

kar'-ı esbaî ::: hek. doktor, hastanın muayene edilebilecek yerine sol elinin ayasını koyarak, sağ elinin parmağiyle sol elinin üstüne vurması. 2) (a. i. c. : kara'). 1) kapı çalma; 2) su kabağı.

kâr ::: "yapan, eden" mânâsında son ek.

kâr ::: para kazancı.

Kar :::


  1. Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı.

  2. İş.

  3. Yarar, fayda.

  4. Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay.

  5. Maliyet fiyatıyla satış fiyatı arasındaki fark.

  6. Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
    Örnek: Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu. T. Buğra

  7. Havadan ak, ince taneli buz kırılcaları biçiminde ya da lapa lapa yağan, sıcaklık koşulları elverişli ise yerde biriken su buğusu, bkz. yağış.

  8. Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay.

kâr ::: iş

kâr ::: ‬iş

kâr ::: (f. e.) -İİ, -ci, -eden, -edici

kâr ::: fayda, iş, kazanç, menfaat, meyve, ticaret, yarar

KAR :::

(C.: Kur-Kirân) Zift, kara boya. * Deve. Dağ keçisi. * Ses çıkmasın diye ayağın kenarıyla yürümek. * Küçük tepe. * Kara taşlı yer. * Kara büyük ta

KÂR :::

f. (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkâr...gibi