Çağdaş Sözlük

hakikat ~ حقیقت

Redhouse Sözlüğü - hakikat ~ حقیقت maddesi. Sayfa: 796 - Sira: 3

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü hakikat - حقیقت ingilizce anlamı, حقیقت - hakikat osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte حقیقت - hakikat kelimesi nasıl geçiyor. hakikat osmanlıca nasıl yazılır. hakikat nedir, hakikat ne demek arapca yazılışı.

حقیقت means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language حقیقت. حقیقت attoman turkish I mean, حقیقت What is the meaning of the word, what does it mean in turkish حقیقت, Ottoman Turkish English Dictionary

حقیقت ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ حقیقت تعني باللغة الإنجليزية. حقیقت ماذا يعني في اللغة العثمانية. حقیقت ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية حقیقت

حقیقت چه کلمات انگلیسی چیست؟ حقیقت به معنای انگلیسی. حقیقت چه در زبان عثمانی بود. حقیقت به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت حقیقت

hakikat ~ حقیقت güncel sözlüklerde anlamı:

HAKiKAT ::: (C.: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki. * Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek. * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime. * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi. (Bak: Mahiyet, Mecaz)

hakikat ::: (a. i.) : 1) bir şeyin* aslı ve esâsı, mâhiyeti. 2) gerçek, doğru; gerçekten, doğrusu. 3) sadâkat, doğruluk, bağlılık, kadirbilirlik. 4) s. mecaz karşılığı, esas olarak kullanılan [kelime]. 6) ed. bir kelime neyi anlatmak için konulmuşsa, bu kelimenin o mânâda kullanılması : "el" kelimesinin, bilinen uzuv mânâsında kullanılması gibi.

hakîkat ::: öz, asıl, gerçek.

HAKiKAT ::: Aslan denilince, bilinen yırtıcı hayvan kastedilir, bu mânâda kullanılırsa, hakikat olur, cesur insan mânâsında kullanılırsa, mecâz yâni hakîkî mânâsının dışında kullanılmış olur. (Molla Hüsrev)

2. Gerçek.

Fizik ve kimyâ reaksiyonlarında maddenin yok olmadığı bugün kesin olarak bilinmektedir. Lavoisier adındaki Fransız kimyâgeri; "Kimyâ tepkimelerinde, madde gayb olmaz ve yoktan meydana gelmez." hakîkatini tecrübe ile isbat etmiş ise de, her şeyin kimyâ tepkimesi, kimyâ kânunu ile yapıldığını zan ederek; "Tabiatta bir şey yaratılmaz ve hiçbir şey yok edilemez" demiştir. Bugün, yeni keşf edilen çekirdek olayları, nükleer reaksiyonlar, maddenin enerjiye döndüğünü, yok olduğunu, Lavoisier'in aldanmış olduğunu göstermektedir. (M. Sıddîk bin Saîd)

Alan sensin veren sensin kılan sen,
Ne verdinse odur dahi nemiz var.
Hakîkat üzre anlayıp bilen sen,
Ne verdinse odur dahi nemiz var.

(Azîz Mahmûd Hüdâyî)

3. Kötülüklerin kalbden tekellüfsüzce, zorlanmadan gitmesinin gerçekleşmesi, fenâ (Allahü teâlâdan başka her şeyi unutma) mertebesi.

Tarîkat ve hakîkatten maksat, ihlâsı (her şeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapma hâlini) elde etmektir. (İmâm-ı Rabbânî)

Şerîatin (dînin) emirlerini yapmak, tarîkatin ve hakîkatin hâllerine kavuşmak, hep nefsin tezkiyesi, yâni temizlenmesi ve kalbin tasfiyesi yâni parlaması içindir. Nefs temizlenmedikçe ve kalb Allahü teâlâdan başkasının sevgisinden selâmet bulmadıkça, kurtulmadıkça hakîkî îmân hâsıl olmaz, ele geçmez. Felâketlerden, azâblardan kurtulmak için, hakîkî îmâna kavuşmak lâzımdır. (İmâm-ı Rabbânî)

4. Mâhiyet.

Kur'ân-ı kerîmde bulunan bilgiler üç kısımdır: Bir kısmını, hiçbir kuluna bildirmemiştir. Zâtının ve sıfatlarının hakîkati ve gaybden haber vermek böyledir. İkinci kısım, yalnız peygamberlerine bildirdiği esrâr (sırlar)dır. Üçüncü kısım bilgileri, peygamberine bildirmiş ve bütün ümmetine bildirmesini emretmiştir. (Hâdimî)

Hakikat :::


  1. Bir işin doğrusu, gerçek, asıl, esas
    Örnek: Fakat ben başka bir şey yapacağım, bir şey ki bütün hakikatleri önüme serecek. R. H. Karay

  2. Gerçeklik
    Örnek: Dünyanın döndüğü bir hakikattir. S. F. Abasıyanık

  3. Gerçekten
    Örnek: Beni oyaladı, lakin hakikat adamakıllı içerlemiş. M. Ş. Esendal

hakîkat ::: gerçek , doğru

hakikat ::: bir şeyin aslı ve esası , mahiyeti , gerçek , doğru , sahih , künh , sabit ve vaki , kadirbilirlik , sadakat , doğruluk , kainat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan ari ve zahir olan gerçek , "mecaz" karşılığı , esas olarak kullanılan kelime , edb: bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise , bu kelimenin o manada kullanılması; göz kelimesinin , aynı o bilinen uzuv manasında kullanılması gibi

hakîkat ::: ‬gerçek

hakikat ::: (a. i.) 1) bir şeyin* aslı ve esâsı, mâhiyeti. 2) gerçek, doğru; gerçekten, doğrusu. 3) sadâkat, doğruluk, bağlılık, kadirbilirlik. 4) s. mecaz karşılığı, esas olarak kullanılan [kelime]. 6) ed. bir kelime neyi anlatmak için konulmuşsa, bu kelimenin o mânâda kullanılması :

hakikat ::: asıl, doğru, esas, gerçek, gerçekten

HAKİKAT :::

(C.: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki. * Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek. * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime. * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi. (Bak: Mahiyet, Mecaz)