Çağdaş Sözlük

hal ~ هال

Redhouse Sözlüğü - hal ~ هال maddesi. Sayfa: 2155 - Sira: 19

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü hal - هال ingilizce anlamı, هال - hal osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte هال - hal kelimesi nasıl geçiyor. hal osmanlıca nasıl yazılır. hal nedir, hal ne demek arapca yazılışı.

هال means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language هال. هال attoman turkish I mean, هال What is the meaning of the word, what does it mean in turkish هال, Ottoman Turkish English Dictionary

هال ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ هال تعني باللغة الإنجليزية. هال ماذا يعني في اللغة العثمانية. هال ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية هال

هال چه کلمات انگلیسی چیست؟ هال به معنای انگلیسی. هال چه در زبان عثمانی بود. هال به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت هال

hal ~ هال güncel sözlüklerde anlamı:

HaL ::: Durum, vaziyet. Görünüş. Tavır. Suret. Keyfiyet. * Cezbe. * Dert, keder, elem. * Mecâl. Kuvvet. * Gr: Fâili, mef'ulü veya her ikisinin durumunu bildiren sözdür. Halin sâhibine zi-l hâl denir.Meselâ : $ Reeytuhu mâşiyen: (Onu yürürken gördüm) cümlesinde Mâşiyen (yürürken) kelimesi, cümledeki mef'ulün hâlini bildirir. şimdiki zamanda olan fiilin durumuna da hâl denir.

HaL ::: Dayı. * Vücudda hususan yüzde görünen siyah benek, ben.

HAL ::: Küçük Hindistan cevizi.

hâl ::: (a. i. c. : ahvâl) : annenin erkek kardeşi, dayı.

hâl ::: (a. i. c. : ahvâl) : 1) şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek olmıyan zaman. 2) oluş, bulunuş, suret, keyfiyet, * durum.

hâl-i hâzır ::: şimdiki durum.

hâl-i ihtizâr ::: can çekişme, ölüm hâli.

hâl-i intizâr ::: bekleme hâli.

hâl-i medenî ::: medenî durum. 3) mecal, kuvvet, takat. 4) dervişlerin, sofuların cezbesi, baygınlığı, coşkunluğu. 5) dert, keder, elem, sıkıntı. 6) isim çekimi şekillerinden her biri : evden : den hali, sokağa : -e hali gibi.

hâl-i sahv ::: huk. [eskiden] daimî veya arızî bir sebepten dolayı şuuru münselip bulunan bir şahsın aklî melekelerini muvakkaten iktisâbetmesi, fr. in. tervalle lucide, moments de lucidite.

hâl ::: durum, görünüş, nitelik, şimdi, tâkat.

hal ::: yapıp bitirme, indirme.

HaL ::: Hâller ve vecdler (kendinden geçmeler), matlûbun yâni ele geçirilmek istenilenin başlangıçlarıdır. Maksat değildir. (İmâm-ı Rabbânî)

En güzel hâl; şerîate (dînimizin emir ve yasaklarına) uymaktır. (İmâm-ı Rabbânî)

Tasavvuf yolunda ilerleyenlerin bilgileri hâl ile kavuşulan bilgilerdir. Hâller de amellerden hâsıl olur. Amelleri dürüst, doğru olan ve ibâdetleri hakkı ile yapan kimselerde hâller hâsıl olur. Bu hâller birçok şeyleri öğrenmelerine sebeb olur. (İmâm-ı Rabbânî)

Hal :::


  1. Çözme, çözülme.

  2. Eritme.

  3. Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma.

  4. Sebze, meyve, bakliyat vb.nin satıldığı yer.

  5. Tahttan indirme.

  6. Bir şeyin içinde bulunduğu şartları veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet
    Örnek: Herkes hâline göre bir hediye verdi. H. R. Gürpınar

  7. Davranış, tutum, tavır

  8. Şimdiki zaman, içinde yaşanılan zaman

  9. Güç, kuvvet, takat.

  10. Kötü durum, sıkıntı, dert.

  11. Durum.

  12. Sebze, meyve, bakliyat vb. nin satıldığı pazar yeri.

hâl ::: durum , şimdiki zaman , dayı , ben , hal , benek , görünüş

hâl ::: ‬hâl

hâl ::: durum

hâl ::: şimdiki durum

hâl ::: şimdiki zaman

hâl ::: ‬dayı

hâl ::: ‬ben

hâl ::: benek

hâl ::: (a. i. c. : ahvâl) annenin erkek kardeşi, dayı.

hal ::: ben, benek

hal ::: durum

hal ::: puan

hâl ::: davranış, dert

hâl ::: durum, güç, güç kuvvet, hatır, kuvvet

hal ::: durum

hal ::: puan

hâl ::: davranış, dert

hâl ::: durum, güç, güç kuvvet, hatır, kuvvet

hâl ::: sıkıntı, takat, tavır, tutum, vaziyet

hal ::: durum

hal ::: puan

hâl ::: davranış, dert

hâl ::: durum, güç, güç kuvvet, hatır, kuvvet

hâl ::: sıkıntı, takat, tavır, tutum, vaziyet

hâl ::: sıkıntı, takat, tavır, tutum, vaziyet

HAL :::

Küçük Hindistan cevizi

HÂL :::

Dayı. * Vücudda hususan yüzde görünen siyah benek, ben

Diğer Osmanlıca Sözlüklerde: