Çağdaş Sözlük

müsavi ~ مساوی

Redhouse Sözlüğü - müsavi ~ مساوی maddesi. Sayfa: 1828 - Sira: 38

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü müsavi - مساوی ingilizce anlamı, مساوی - müsavi osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte مساوی - müsavi kelimesi nasıl geçiyor. müsavi osmanlıca nasıl yazılır. müsavi nedir, müsavi ne demek arapca yazılışı.

مساوی means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language مساوی. مساوی attoman turkish I mean, مساوی What is the meaning of the word, what does it mean in turkish مساوی, Ottoman Turkish English Dictionary

مساوی ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ مساوی تعني باللغة الإنجليزية. مساوی ماذا يعني في اللغة العثمانية. مساوی ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية مساوی

مساوی چه کلمات انگلیسی چیست؟ مساوی به معنای انگلیسی. مساوی چه در زبان عثمانی بود. مساوی به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت مساوی

müsavi ~ مساوی güncel sözlüklerde anlamı:

MüSAVi ::: Birbirine denk olmak, aynı seviyede olmak. Denk, aynı derecede.

mesâvî ::: (a. i. sû'ün c.) : fenalıklar, kötülükler, [zıddı : mahâsin]

müsavi ::: (a. s.) : * eşit, denk, birinin ötekinden farksız olanı, aynı halde ve derecede bulunan.

müsâvi ::: eşit, dengeli.

MüSaVi ::: Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:

Mekke şehri alınmadan önce din düşmanları ile harb edenler ve mallarını, Allah yolunda harc edenler ile, Mekke alındıktan sonra bunları yapanlar, müsâvî değildir. Birinciler elbette daha yüksektir. Allahü teâlâ hepsine Hüsnâyı, yâni Cennet'i söz verdi. (Hadîd sûresi: 10)

Ağırbaşlı kimse, medh olunmayı sevmez, yerilmekten de üzülmez. Fakirle zenginleri müsâvî tutar. Tatlıyı acıyı ayırmaz. (Ali bin Emrullah)

MÜSEBBİB-İ HAKÎKÎ:

Her varlığın hâlıkı (yaratıcısı), hâkimi (hükm edicisi), müsebbîb-i hakîkîsi Allahü teâlâdır. Allahü teâlânın her şeyi sebepsiz vâsıtasız yaratmağa gücü yeter. Fakat âdeti onları bir sebeple yaratmaktır. Meselâ bir şeye ateş dokunmadıkça yakmağı yaratmaz. Yakan, yanma işini yapan ateş değildir. Oksijen de değildir. Isı da değildir. Elektron alış-verişi de değildir. Yakan yalnız Müsebbib-i hakîkî olan Allahü teâlâdır. Bunların hepsini yanmak için sebeb olarak yaratmıştır. Müsebbib-i hakîkî olan Allahü teâlâ dileseydi, her şeyi sebepsiz yaratırdı. Ateşsiz yakardı, yemeden doyururdu. Uçak olmadan uçururdu. Fakat lütf ederek, kullarına iyilik ederek, her şeyi yaratmasını bir sebebe bağladı. Belirli şeyleri belli sebeplerle yaratmağı diledi. İşlerini sebeplerin altında gizledi. Kudretini sebepler altında sakladı. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)

Müsavi :::


  1. Eşit, denk.

  2. eşit.

müsâvî ::: eşit , denk

mesâvî ::: kötülükler

Müsavi ::: Eşit; eş düzeyde; aynı seviyede

müsâvi ::: eşit , dengeli , birbirine denk olmak , aynı seviyede olmak , denk , aynı derecede

mesâvî ::: ‬kötülükler

mesâvî ::: (a. i. sû'ün c.) fenalıklar, kötülükler, [zıddı : mahâsin]

müsavi ::: (a. s.) * eşit, denk, birinin ötekinden farksız olanı, aynı halde ve derecede bulunan.

Müsavi ::: Eşit; eş düzeyde; aynı seviyede

müsavi ::: eşit

müsavi :::

eşit; eş düzeyde; aynı seviyede

MÜSAVİ :::

Birbirine denk olmak, aynı seviyede olmak. Denk, aynı derecede