Çağdaş Sözlük

kenar ~ كنار

Redhouse Sözlüğü - kenar ~ كنار maddesi. Sayfa: 1574 - Sira: 5

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü kenar - كنار ingilizce anlamı, كنار - kenar osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte كنار - kenar kelimesi nasıl geçiyor. kenar osmanlıca nasıl yazılır. kenar nedir, kenar ne demek arapca yazılışı.

كنار means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language كنار. كنار attoman turkish I mean, كنار What is the meaning of the word, what does it mean in turkish كنار, Ottoman Turkish English Dictionary

كنار ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ كنار تعني باللغة الإنجليزية. كنار ماذا يعني في اللغة العثمانية. كنار ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية كنار

كنار چه کلمات انگلیسی چیست؟ كنار به معنای انگلیسی. كنار چه در زبان عثمانی بود. كنار به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت كنار

kenar ~ كنار güncel sözlüklerde anlamı:

KENAR ::: f. Çevre, kıyı, Sâhil, deniz kıyısı. * Köşe, uç. * Son, nihâyet. * Çember. * Etrâfı çevrilen şey. * Kucaklama. Kucağa alma.

kenar ::: (f. i.) : 1) kıyı, çevre. 2) deniz kıyısı, (bkz. : sahil). 3) uc, köşe.

kenâr-ı âsmân ::: ufuk. 4) nihayet, son. 5) kucaklama, kucağa alma. 6) etraf pervazı, çerçeve. 7) çenber.

Kenar :::


  1. Bir şeyin, bir yerin bitiş kısmı veya yakını, kıyı, yaka
    Örnek: O sırada karşı taraçadaki kadın elinde pirinç tası olduğu hâlde taraçanın kenarına kadar geldi. O. V. Kanık

  2. Bir şeyi çevreleyen çizgi.

  3. Pervaz, çizgi, antika, baskı vb. çevre süsleri.

  4. Merkezden uzak olan, kuytu, ıssız, sapa, tenha yer

  5. Yan.

  6. Bir biçimi sınırlayan çizgilerden her biri.

  7. 1. Bir geometrik şeklin iki düzlemsel yüzünün arakesiti olan doğru veya doğru parçası. 2. Bir çizgede, iki köşeyi birleştiren bir eleman. bk. yönlükenar, yönsüzkenar.

  8. Film kuşağının iki yanı.

kenâr ::: kıyı

kenâr ::: ‬kıyı

kenâr ::: kenar

kenâr ::: yan

kenar ::: ağız, bucak, ibik, kıyı, taşra, yaka, yan

KENAR :::

f. Çevre, kıyı, Sâhil, deniz kıyısı. * Köşe, uç. * Son, nihâyet. * Çember. * Etrâfı çevrilen şey. * Kucaklama. Kucağa alma