Çağdaş Sözlük

farz ~ فرض

Redhouse Sözlüğü - farz ~ فرض maddesi. Sayfa: 1376 - Sira: 12

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü farz - فرض ingilizce anlamı, فرض - farz osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte فرض - farz kelimesi nasıl geçiyor. farz osmanlıca nasıl yazılır. farz nedir, farz ne demek arapca yazılışı.

فرض means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language فرض. فرض attoman turkish I mean, فرض What is the meaning of the word, what does it mean in turkish فرض, Ottoman Turkish English Dictionary

فرض ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ فرض تعني باللغة الإنجليزية. فرض ماذا يعني في اللغة العثمانية. فرض ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية فرض

فرض چه کلمات انگلیسی چیست؟ فرض به معنای انگلیسی. فرض چه در زبان عثمانی بود. فرض به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت فرض

farz ~ فرض güncel sözlüklerde anlamı:

FARZ ::: Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak. Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey. (Bunun zıddı "karz"dır.) * Takdir veya beyan eylemek. * Bir şeyi delmek, gedik açmak. * Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus. * Addetmek, saymak, tutmak. * Fık: Din hususunda icrası vâcib, terki mâsiyet olan Hükm-ü İlâhî. Kur'an-ı Kerim veya Hadis-i Şerifle sâbit olan Cenab-ı Hakk'ın kat'i emri: Şirk koşmamak, iman etmek, namaz kılmak, yalan söylememek gibi...

farz ::: (a. i. c. : furûz) : 1) bir netîce elde etmek için ihtimalli veya gerçek olarak kabul edilen bir tahminde bulunma, sayma, tutma, bir hususu bir dâvaya mevzu ve asıl kılma : "beni burada yok farzedin". 2) Allah'ın, işlenmesi kat'î olarak lüzumlu terki günah olan emirleri, [namaz; oruç; hac; zekât gibi]. 3) s. zarurî, lüzumlu, gerekli : "onu ziyaret etmek farzoldu". Bil-farz. diyelim ki, tutalım ki, şöylece düşünelim.

farz etmek ::: saymak, tutmak

farz-ı ayn ::: Allah'ın teker teker her Müslümanın yerine getirmesi lâzımgelen emri.

farz-ı kifâye ::: Allah'ın, bir kısım Müslümanların yerine getirmesiyle, diğerlerinden sakıt olan emirleri, [cenaze namazı kılmak gibi].

farz-ı muhal ::: olmıyacak bir şeyi, olacakmış gibi düşünme.

farz-ı telâtum ::: dünyânın her tarafına yayılmış olan ve son derece elâstikiyyeti (esnekliği) sebebiyle havayı, sesi ve (ışığı nakle yarıyan ve "esîr" denilen ince maddenin farz ve kabul edilen dalgaları.

farz ::: her müslümanın şahsen yapmakla yükümlü bulunduğu ilâhî emir.

FARZ ::: Ey kulum! Emrettiğim farzları yap, insanların en âbidi (ibâdet edeni) olursun. Yasak ettiğim haramlardan sakın, verâ sâhibi olursun. Verdiğim rızka kanâat eyle, insanların en ganîsi (zengini) olursun, kimseye muhtâç kalmazsın. (Hadîs-i kudsî-Mişkât, Câmi-us-Sagîr)

Allahü teâlânın râzı olduğu işler, farzlar ve nâfilelerdir. Farzların yanında nâfilelerin hiç kıymetleri yoktur. Bir farzı vaktinde kılmak, bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha çok fâidelidir. Hattâ bir farzı yaparken, bunun sünnetlerinden bir sünneti ve edeplerinden bir edebi yapmak da, başka nâfileleri yapmaktan kat kat daha kıymetlidir. (İmâm-ı Rabbânî)

FARZ ::: Ey kulum! Emrettiğim farzları yap, insanların en âbidi (ibâdet edeni) olursun. Yasak ettiğim haramlardan sakın, verâ sâhibi olursun. Verdiğim rızka kanâat eyle, insanların en ganîsi (zengini) olursun, kimseye muhtâç kalmazsın. (Hadîs-i kudsî-Mişkât, Câmi-us-Sagîr)

Allahü teâlânın râzı olduğu işler, farzlar ve nâfilelerdir. Farzların yanında nâfilelerin hiç kıymetleri yoktur. Bir farzı vaktinde kılmak, bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha çok fâidelidir. Hattâ bir farzı yaparken, bunun sünnetlerinden bir sünneti ve edeplerinden bir edebi yapmak da, başka nâfileleri yapmaktan kat kat daha kıymetlidir. (İmâm-ı Rabbânî)

Farz :::


  1. Müslümanlıkta, özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan ibadet.

  2. Yapmak zorunda kalınan şey, boyun borcu.

farz ::: tanrı emri , borç , tasavvur edilmek , saymak , tutmak

farz ::: ‬Tanrı emri

farz ::: borç

farz ::: ödev

farz ::: zorunlu

farz ::: (a. i. c. : furûz) 1) bir netîce elde etmek için ihtimalli veya gerçek olarak kabul edilen bir tahminde bulunma, sayma, tutma, bir hususu bir dâvaya mevzu ve asıl kılma :

Farz ::: Zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma

Farz ::: Zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma

farz :::

zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma

FARZ :::

Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak. Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey. (Bunun zıddı "karz"dır.) * Takdir veya beyan eylemek. * Bir şeyi delmek, gedik açmak. * Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus. * Addetmek, saymak, tutmak. * Fık: Din hususunda icrası vâcib, terki mâsiyet olan Hükm-ü İlâhî. Kur'an-ı Kerim veya Hadis-i Şerifle sâbit olan Cenab-ı Hakk'ın kat'i emri: Şirk koşmamak, iman etmek, namaz kılmak, yalan söylememek gibi...