dar ~ طار
Redhouse Sözlüğü - dar ~ طار maddesi. Sayfa: 1219 - Sira: 36
1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü dar - طار ingilizce anlamı, طار - dar osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte طار - dar kelimesi nasıl geçiyor. dar osmanlıca nasıl yazılır. dar nedir, dar ne demek arapca yazılışı.
طار means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language طار. طار attoman turkish I mean, طار What is the meaning of the word, what does it mean in turkish طار, Ottoman Turkish English Dictionary
طار ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ طار تعني باللغة الإنجليزية. طار ماذا يعني في اللغة العثمانية. طار ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية طار
طار چه کلمات انگلیسی چیست؟ طار به معنای انگلیسی. طار چه در زبان عثمانی بود. طار به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت طار
dar ~ طار güncel sözlüklerde anlamı:
DaR ::: Yer, mekân, konak.
DaR ::: f. Sâhib, mâlik, tutan (mânasındadır.) Meselâ: Bayrakdâr $ : Bayrak tutan.
dâr ::: (a. i. c. : dirân) : 1) ev 2) yer. 3) yurt.
dâr-ı beka ::: ahret.
dâr-ı dünyâ ::: dünyâ.
dâr-ı emân ::: Müslümanlar ile sulh hâlinde bulunan veya Müslümanların zimmetini kabul eden gayrimüslim bir milletin ülkesi.
dâr-ı fena ::: dünyâ.
dâr-ı harb ::: Müslümanlar ile aralarında sulh hâli bulunmıyan gayrimüslimlerin ülkesi. [bu ülkedeki Müslim olmıyan ahâlîden her birine "harbî" denir].
dâr-ı İslâm ::: Müslümanların hâkimiyeti altında bulunan yerler. [Müslimler oralarda huzur ve emniyet içinde yaşarlar].
dâr-ı ridde ::: aslında Müslim iken sonradan irti-dâdeden veya bir aralık Islâmiyeti kabul etmiş iken sonradan mürted olan şahısların hâkim bulunduğu şehir veya kasaba, [bâzı ahkâm itibariyle dâr-ı harb'den ayrılır].
dâr-ı şûrâ-yı askerî ::: 1253 yılı muharreminde teşkîl ve 1259 tarihli nizâmnâme ile vazîfesi tes-bît olunan ve bir reis ve bir müftü ile askerî ve mülkî ricalden on bir daimî ve altı muvakkat âza (üye) ile kurulan yüksek askerî bir meclis idi. [1296 târihinde lağvolunmuştur].
dâr-ı zimmet ::: Müslümanların ahit ve emânını, . himayesini kabul etmiş olan gayrimüslimlere mahsus yerler.
dâr-ül-cihâd ::: islâm sınırları dışındaki ülkeler. Islâmla barış hâlinde olmıyan veya bir anlaş, -ma yapmamış olan ülkeler.
dâr-üt-tabâat-ül-âmire ::: Devlet Matbaası.
dâr ::: (f. i.) : dar ağacı.
dâr ::: (f. s.) : 1) tutan. Defter-dâr : defter tutan. Bayrak-dâr : bayrak tutan. gibi. 2) sahip, mâlik, li. Alâka-dâr : alakalı, ilgili. Hisse-dâr : hisseli. Hükümdar : hükme sahip, hükme mâlik.
dâr ::: (f. i.) : savaş, [dâima eşanlamı, olan "gîr" ile beraber kullanılır].
dâr ü gîr ::: kavga, savaş.
dâr ::: yer, ev, yurt.
Dar :::
- İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı.
- Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz
Örnek: Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu. S. Derviş - Az, elverişsiz, sınırlı.
- Sıkıntılı
Örnek: Dar bir gün gelmiş birinden üç beş kuruş almışım, ne çıkar! M. Ş. Esendal - Yetersiz.
- Güçlükle, ucu ucuna, ancak
Örnek: En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile, akşam altı postasına dar yetiştiler. M. Ş. Esendal - İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk.
- Yurt.
- Ev.
dâr ::: yer , ev , yurt , dünya , dar ağacı , sahip olan , bulunduran
dâr ::: yurt
dâr ::: ev
dâr ::: dar ağacı
dâr ::: sahip olan
dâr ::: bulunduran
dâr ::: tutan
dâr ::: (f. i.) dar ağacı.
dâr ::: (f. s.) 1) tutan. Defter-dâr : defter tutan. Bayrak-dâr : bayrak tutan. gibi. 2) sahip, mâlik, li. Alâka-dâr : alakalı, ilgili. Hisse-dâr : hisseli. Hükümdar : hükme sahip, hükme mâlik.
dâr ::: (f. i.) savaş, [dâima eşanlamı, olan
dar ::: ancak, az, ev, mahdut, sıkı, yetersiz, yurt
DÂR :::