Çağdaş Sözlük

dil ~ دیل

Redhouse Sözlüğü - dil ~ دیل maddesi. Sayfa: 939 - Sira: 11

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü dil - دیل ingilizce anlamı, دیل - dil osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte دیل - dil kelimesi nasıl geçiyor. dil osmanlıca nasıl yazılır. dil nedir, dil ne demek arapca yazılışı.

دیل means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language دیل. دیل attoman turkish I mean, دیل What is the meaning of the word, what does it mean in turkish دیل, Ottoman Turkish English Dictionary

دیل ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ دیل تعني باللغة الإنجليزية. دیل ماذا يعني في اللغة العثمانية. دیل ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية دیل

دیل چه کلمات انگلیسی چیست؟ دیل به معنای انگلیسی. دیل چه در زبان عثمانی بود. دیل به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت دیل

dil ~ دیل güncel sözlüklerde anlamı:

DiL ::: t. Lisan, zeban. * Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu. * İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat. * Muhtelif âlât ve edevâtın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları. * Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz mumluk, uzunca kara parçası. * Mc: Gıybet, mezemmet, dedi-kodu, çekiştirme.(İnsanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı; bir et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, fâidelere âlet oluyor.. Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber vermek ve rahmet-i İlâhiyyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak ve kat'i bir surette ihatalı ilme delâlet ve şehadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle böyle delâlet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zihayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda ve gündüz kat'iyetinde nihayetsiz bir ilme delâlet ve şehadet ve Allâm-ül Guyub'un daire-i ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hariç hiçbirşey yoktur diye ilân ederler. ş.)

DiL ::: f. Gönül, kalb, niyet. * Cesâret, yürek. * Mandıra, ağıl.

dil ::: (f. i.) : 1) gönül, yürek, kalb.

dil-i âvâre ::: serseri gönül.

dil-i bi-karâr ::: kararsız gönül.

dil-i bî-mâr ::: hasta gönül.

dil-i dîvâne ::: deli gönül.

dil-i enhâr ::: ırmakların gönlü.

dil-i mecruh ::: yaralı gönül.

dil-i nâ-mihribân ::: merhametsiz yürek.

dil-i pâk ::: temiz gönül.

dil-i pare pare ::: parça parça, paramparça olmuş gönül.

dil-i pür-âteş ::: ateşli gönül.

dil-i sâd-pâre ::: yüz parça, paramparça olmuş gönül.

dil-i sûzân ::: yanık, ateşli gönül.

dil-i vîrân ::: yıkık, harap gönül.

dil-i zâr ::: zavallı gönül. 2) orta, yarı.

dil-i derya ::: denizin ortası.

dil-i şeb ::: gece yarısı.

dil ::: (f. i.) : 1) nokta. 2) gönül, kalb. 3) mandıra, ağıl.

dil ::: gönül, kalb.

Dil :::


  1. Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı
    Örnek: Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki... Y. Z. Ortaç

  2. İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban
    Örnek: Dilinden Anadolulu olduğu ancak belli oluyordu. S. F. Abasıyanık

  3. Bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığı ve söz dizimi
    Örnek: Halk dilinin günebakan ismini verdiği bu çiçek, güneşe âşıktır. H. S. Tanrıöver

  4. Belli durumlara, mesleklere, konulara özgü dil.

  5. Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli bölümleri.

  6. Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili
    Örnek: Birkaç dilim ekmek, ince bir iki dilim peynir veya dil, bazen de haşlanmış bir sebze yemeği. S. F. Abasıyanık

  7. Ayakkabı bağlarının ayağı rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına rastlayan saya parçası.

  8. Düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracı.

  9. Gönül, yürek.

dil ::: gönül , kalb

dîl ::: gönül

dil ::: ‬gönül

dil ::: (f. i.) 1) nokta. 2) gönül, kalb. 3) mandıra, ağıl.

Dil ::: Kökü ağzın tabanı ve boğazın arkasında olan konuşma kası

dil ::: anahtar, gönül, lisan, yürek

DİL :::

t. Lisan, zeban. * Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu. * İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat. * Muhtelif âlât ve edevâtın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları. * Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz mumluk, uzunca kara parçası. * Mc: Gıybet, mezemmet, dedi-kodu, çekiştirme.(İnsanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı; bir et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, fâidelere âlet oluyor.. Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün t