Çağdaş Sözlük

had ~ حد

Redhouse Sözlüğü - had ~ حد maddesi. Sayfa: 768 - Sira: 13

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü had - حد ingilizce anlamı, حد - had osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte حد - had kelimesi nasıl geçiyor. had osmanlıca nasıl yazılır. had nedir, had ne demek arapca yazılışı.

حد means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language حد. حد attoman turkish I mean, حد What is the meaning of the word, what does it mean in turkish حد, Ottoman Turkish English Dictionary

حد ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ حد تعني باللغة الإنجليزية. حد ماذا يعني في اللغة العثمانية. حد ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية حد

حد چه کلمات انگلیسی چیست؟ حد به معنای انگلیسی. حد چه در زبان عثمانی بود. حد به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت حد

had ~ حد güncel sözlüklerde anlamı:

HAD ::: f. Çaylak kuşu.HAD' $ (Hıd') : Aldatmak. * Dühul etmek, girmek. * Kurumak.

hadd ::: (a. i. c. : hudûd) : 1) sınır, iki devlet toprağının birleştiği yer, kenar. 2) derece. 3) gerçek değer. 4) şerîatçe verilen ceza. 5) mant. bir * önermede konu ile * yüklemden her foiri, terim. 6) mat. cebirde tenasüp (* oran) veya muadeleyi (* denklem) meydana getiren kısĵmlardan her biri. 7) bir şeyin nihayeti, sonu.

hadd-i asgar ::: mant. küçük önerme.

hadd-i bulûğ ::: ergenlik çağı.

hadd-i cenubî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nirengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en cenubun da (güney) bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.

hadd-i ekber ::: mant. büyük önerme.

hadd-i evvel ::: mat. her hangi bir rîyazî düsturda bir birinden zait nakıs işaretlerinden biriyle ayrılmış parçalardan birincisi.

hadd-i evsat ::: mant. orta terim.

hadd-i gârbî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nîrengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en garbında (batı) bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.

hadd-i hakikî ::: mant. bir terimin esas tarifi.

hadd-i icaz ::: fasâhat'in mucize derecesinde olanı.

hadd-i imkân ::: mümkün olma hududu.

hadd-i ittisal ::: bitişme haddi, noktası.

hadd-i kat'-i tarîk ::: huk. [eskiden] yol kesicilikte bulunan bir şahıs veya birçok eşhas hakkında cinayetlerine göre îcâbeden ukubet.

hadd-i kaıf ::: huk. [eskiden] bir muhsin veya muhsineye, yânî mükellef hür, müslim, zinadan afîf bir kimseye dâr-ı islâm'da zina isnâdeden mükellef bir şahıs hakkında îcâbeden ukubettir ki, miktarı hadd-i şürb gibidir.

hadd-i kemâl ::: olgunluk hâli.

hadd-i kifâye ::: yeterlik derecesi.

hadd-i lâyık ::: tam derece, tam değer.

hadd-i müntehâ ::: son nokta.

hadd-i müşterek ::: ortak derece.

hadd-i sâlis ::: mat. her hangi bir riyazi düsturda birbirinden zait nakıs işaretlerinden biriyle ayrılmış parçalardan üçüncüsü.

hadd-i sânî ::: mat. herhangi bir riyâzî düsturda bir birinden zait nakıs işaretlerinden biriyle ayrılmış parçalardan ikincisi.

hadd-i sekr ::: huk. [eskiden] hamirden başka müskir meşrubattan birinin bilihtiyâr içilmesinden mütevellit sarhoşluktan dolayı îcâbeden ukubettir ki, miktarı hadd-i şürb gibidir.

hadd-i sirkat ::: huk. [eskiden] şeraitini câmî bir sirkatten dolayı muayyen uzvun kesilmesi suretiyle tatbik edilen bir ceza.

hadd-i şarkî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nîrengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en doğusunda bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.

hadd-i ser'î ::: şerîate uygun olarak verilen ceza.

hadd-i şimalî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nîrengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en şimalinde (kuzey) bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.

hadd-i şürb ::: huk. [eskiden] az veya çok miktarda bilihtiyar "hamr" içilmesinden dolayt îcâbeden ukubet, [sekir vermiş olsun olmasın (bu ukubet hür ve hürre hakkında seksen, köle hakkında kırk celdedir. Celd, kamçı ile vurma veya derisine dokunmadır) ].

hadd-i ta'bîr ::: tasvir ve anlatma derecesi, çjücü.

hadd-i te'dib ::: şerîata göre ceza, dayak derecesi.

hadd-i vasat ::: orta.

hadd-i zâtinde ::: zâten, esasen, yaradılışta, aslında, oluşunda. 8) bir şeyin keskin olan yeri, ağzı.

hadd-i seyf ::: kılıcın keskin yeri, ağzı. Bî-hadd : hesapsız, sınırsız. Fevk-al-hadd : pek çok. Ser-hadd : sınır.

hadd-i zina ::: huk. [eskiden] şeraiti dâhilinde vâki ve sabit olan zinadan dolayı mürtekibi hakkında tatbik edilecek ukubettir ki, ya celd veya recim suretiyle olur.

hadd ::: (a. s.) : 1) denizden gelen gürültülü ses. 2) gürültü ile yıkılan. 3) gürültülü bir sesle çağıran.

had ::: bir nevi ceza.

HAD ::: Beş günah için had cezâsı vardır:Zinâ, şarab içmek, alkollü içki ile sarhoş olmak, kazf (iffetli erkek veya kadına zinâ etti diye iftirâda bulunmak), hırsızlık, yol kesicilik. (İbn-i Âbidîn)

Had, günâhın temizlenmesine sebeb olmaz. Günâhtan kurtulmak için ayrıca tövbe etmek de lâzımdır. (İbn-i Âbidîn)

Had :::


  1. Sınır, uç.

  2. Derece.

  3. İnsanın yetki ve değeri.

  4. Terim.

hâd ::: sınır

hâdd ::: sınır , yanak , keskin , sivri , şer'i ceza , çizgi

hadd ::: ‬sınır

hadd ::: şer’î ceza

hâd ::: (f. i.) zool. çaylak [kuş].

hadd ::: (a. s.) 1) denizden gelen gürültülü ses. 2) gürültü ile yıkılan. 3) gürültülü bir sesle çağıran.

had ::: derece, kota, sınır, terim, uç

HAD :::

f. Çaylak kuşu.HAD' $ (Hıd') : Aldatmak. * Dühul etmek, girmek. * Kurumak