Çağdaş Sözlük

ülfet ~ الفت

Redhouse Sözlüğü - ülfet ~ الفت maddesi. Sayfa: 187 - Sira: 14

1880 yılı, Redhouse Türkçe İngilizce sözlüğü ülfet - الفت ingilizce anlamı, الفت - ülfet osmanlıca ne demek. İngilizce osmanlıca sözlükte الفت - ülfet kelimesi nasıl geçiyor. ülfet osmanlıca nasıl yazılır. ülfet nedir, ülfet ne demek arapca yazılışı.

الفت means in Ottoman Turkish. What does that mean in the Ottoman language الفت. الفت attoman turkish I mean, الفت What is the meaning of the word, what does it mean in turkish الفت, Ottoman Turkish English Dictionary

الفت ما هي الكلمات الإنجليزية تعني؟ الفت تعني باللغة الإنجليزية. الفت ماذا يعني في اللغة العثمانية. الفت ماذا يعني التركي. العثماني قاموس اللغة الإنكليزية. قاموس اللغة الإنجليزية الفت

الفت چه کلمات انگلیسی چیست؟ الفت به معنای انگلیسی. الفت چه در زبان عثمانی بود. الفت به چه معنی است ترکی. واژه نامه انگلیسی عثمانی. فارسی انگلیسی فرهنگ لغت الفت

ülfet ~ الفت güncel sözlüklerde anlamı:

üLFET ::: Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma.(İnsanları fikren dalâlete atan sebeblerden biri; ülfeti, ilim telâkki etmeleridir. Yâni me'lufları olan şeyleri kendilerince mâlum bilirler. Hattâ ülfet dolayısıyla âdiyata teemmül edip ehemmiyet vermezler. Halbuki ülfetlerinden dolayı mâlum zannettikleri o âdi şeyler birer hârika ve birer mu'cize-i kudret oldukları halde, ülfet sâikasiyle onları teemmüle, dikkate almıyorlar; ta onların fevkinde olan tecelliyat-ı seyyâleye im'an-ı nazar edebilsinler. Bunların meseli deniz kenarında durup, denizin içerisindeki hayvanata ve sâir garip halâtına bakmıyarak yalnız rüzgâr ile husule gelen dalgalara ve şemsin şuâatından peyda olan parıltısına dikkat etmekle Mâlik-ül Bihâr olan Allah'ın azametine delil getiren adamın meseli gibidir.İ'lem Eyyühel-Aziz! İnsanların arza âit mâlumat ve müsellemat-ı bedihiyatları ülfete mebnidir. Ülfet ise, cehl-i mürekkeb üstüne serilmiş bir perdedir. Hakikate bakılırsa zannettikleri ilim, cehildir. Bu sırra binaendir ki, Kur'an, âyetleriyle insanların nazarını me'lufatları olan şeylere çeviriyor. Âyetler, necimler gibi ülfet perdesini deler atar. İnsanın kulağından tutar, başını eğdirir. O ülfetin altındaki havârik-ul-âdât mu'cizeleri o âdiyat içerisinde gösterir. M.N.) (Bak: Tefekkür)

ülfet ::: alışma, alışkanlık.

üLFET ::: Allahü teâlâya en sevimli olanınız, ülfet edip, kendisiyle ülfet olunandır. Allahü teâlâya en sevimsiziniz de koğuculukla gezip, dostları birbirinden ayıranınızdır. (Hadîs-i şerîf-Taberânî)

Mü'min, geçim ehli olup, herkes ile iyi geçinendir. Ülfet etmeyen ve ülfet olunmayan kimsede hayır yoktur. (Hadîs-i şerîf-Taberânî)

Ülfet :::


  1. Alışma, kaynaşma.

  2. Tanışma, görüşme
    Örnek: Temiz ve metin bir insan olduğu ilk ülfetinden anlaşılırdı. Y. K. Beyatlı

  3. Dostluk, ahbaplık
    Örnek: Ülfet belalı şey fakat uzlet sıkıntılı / Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı. Y. K. Beyatlı


ülfet ::: alışma , alışkanlık , dostluk , kaynaşma , görüşme , konuşma

ülfet ::: ‬dostluk

ülfet ::: kaynaşma

ülfet ::: görüşme

ülfet ::: konuşma

ülfet ::: görüşme, tanışma

ÜLFET :::

Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma.(İnsanları fikren dalâlete atan sebeblerden biri; ülfeti, ilim telâkki etmeleridir. Yâni me'lufları olan şeyleri kendilerince mâlum bilirler. Hattâ ülfet dolayısıyla âdiyata teemmül edip ehemmiyet vermezler. Halbuki ülfetlerinden dolayı mâlum zannettikleri o âdi şeyler birer hârika ve birer mu'cize-i kudret oldukları halde, ülfet sâikasiyle onları teemmüle, dikkate almıyorlar; ta onların fevkinde olan